1 Şubat 2012 Çarşamba

BİREYSELLİK DE BİR YERE KADAR

 Olympiacos 83-65 Anadolu Efes


Bu yazıda takımdaki oyuncuları eleştirmeyeceğimi de baştan söyleyeyim..

Olympiacos  rüzgarı arkasına almış, henüz maçın başı olmasına rağmen farkı açmış koçun aklına mola almak  kendi oyuncusuna faul yapılınca  geliyor. Henüz maçın ilk dakikaları...
Dusko Savanovic gibi bir silah nasıl kullanılmaz sorusunun yanıtı sahada gizli.. Pota altında etkili olabilecek uzunların neden  bir şey üretemedikleri de sahada gizli..  Çünkü takımı yöneten kişi bu oyuncuları nasıl kullanacağını bilmiyor.  Big Sofo karşısına sizeli bir uzun denemeyi maçın son çeyreğinde aklına getirmiş bir koç için bunları çözdüğünü söylemek  zordur zaten.

Esteban Batista ve Stanko Barac sezon başındaki hazırlık maçlarında  kendilerine hayran bırakıyorlardı bizleri.  Esteban Batista'nın  Prkacinvari  dip çizgiden dönüşleri  ve esnekliği  hayranlık uyandırıyordu da  bu özelliklerin yavaş yavaş kaybolması  düşündürücü.  Hadi diyelim Batista tembellik yaptı da Barac'daki form düşüklüğü??? Bu iki oyuncu da geçen yıl Caja Laboral forması giydi. Oyunun temeli  pota altı organizasyonlara dayanır klasik CL organizasyonunda. Geçen yıl da öyleydi.. Diğer bir uzun oyuncu, Savanovic... Geçen yılın Euroleague'deki en iyi 10 oyuncusundan biriydi.  Euroelague yılın en iyi ikinci takımına seçildi.   Fenerbahçe Ülker karşısında da Efes karşısında da izledik bu oyuncuyu.  Bizim takımlarımızda olsa demeyen var mıydı acaba?

Bugün rakipte Sloukas isimli bir oyuncu vardı. Efes kadrosunda olsa süre almazdı.  Ama Efes'i yıkan isim oldu. Peki ya Efes benchi. Doğuş Balbay'ın süresi yok.  Neden???  Sinan Güler sadece 13 dakika oynamış.  Sezon başı  Kinsey ve Sinan aynı anda oynayınca rakip takımlar hücum yapmakta zorlanıyordu.   Lafayette'nin 25 dakika süre aldığı bir ortamda sezon başından beri kadroda olan oyuncular neden süre alamıyor?

Ufuk Sarıca dört aydır ön alanda baskı deniyor. Ama nedense Euroelague'de bunun bir kez dahi sonuç verdiği görülmedi.  Bunun uygulandığı takımlar 3-4 saniye sonra  savunmaya geçiyorlar, çünkü ya pota altında boş bir smaçla ya da  boş bir üç sayılık şutla bitiyor bu denemeler.  Rakip Olympiacos ise  bu yıl Euroleague'deki ilk maçlarından sonra   en kötü organizasyona sahip takımalardandı bugün ise iki hafta önce takıma katılmış oyuncular NBA'e özgü hareketler deniyorlar.

Daha yazacak çok şey var da neyse.. 

Maçın ilk çeyreği  Efes'in hücumdaki özel organizasyonlar yerine oyuncuların zekası temeline daynadığı ve savunmada  oyuncualrın  bireysel gayretlerine dayandığı için 20-12 ile  atlatıldı.  Aslında bu bir şanstı..   İkinci çeyrekte bireysel olarak Lafayette'nin katkıları ve Kerem'in asist çabaları ile 24-21 Efes üstünlüğü ile son bulurken skor da 41-36 oldu.  Üçüncü çeyrekte ise  12-17lik Efes üstünlüğü vardı ve skor 53-53 olmuştu. Skorları yazınca aslında Efes üstünmüş izlenimi oluşuyor ama bu dönemde zorlama şutlar ve  rakip konsantrasyonundan doğan boşluklarda bulunan sayılarla bir şeyler yapan Efes karşısında  pota altına kamp kurmasına rağmen sayı atmakta zorlanan bir Olympiacos vardı.  Son çeyreğe girerken ne kadar Murat Kosova ve İbrahim Kutluay gaz verse de sonucun pek iç açıcı olmayacağı belliydi.  Ivkovic gibi bir koçun  bu savunma yapamayan takım karşısında  iki çeyrek boyunca yararlanılamayan kolay  hücumlara çare bulacağı belliydi ki üçlükler olarak sahaya yansıdı.  Hani maç boyu Olympiacos kırılganb ir takım denildi ya  tamamen saçmalık. CSKA ve Galatasaray maçlarında kırılma anlarında dik durmuş bir takım nasıl kırılgan olabilir ki?   Kendi kadrosuna yakın  takımlarla oynadığı  her maçı tonlarca sayı yiyerek kapatan ve kırılma anlarında sahaya gömülen  Efes karşısında kırılma anında Olympiacos'un  saçmalamasını beklemek de saçmaydı.  Kırılma anı olan ilk üç sayılık isabet sonrası  kırılgan takımın kim olduğu da zaten ortaya çıktı.  Son çeyrekte  18 sayı fark yiyen bu takımı yöneten ve bu olaya müdahale etmek yerine  sürekli hangi oyuncuyu transfer etsek diye kara kara düşünen tüm idarecilere bravo. Ancak bu kadar  saçmalayabilirlerdi..

Ve bir özür... Ilievski'yi çok eleştirdik ama bu yönetimle bu kadar olacağı belliydi..

 Ayrıca Ufuk Sarıca'nın aldığı molalarda dikkatli bakılırsa İngilizce'ye çok hakim olduğu görülebilir..  O kadar hakim ki tüm molayı  önce oyuncu ismini söyleyip sonra da  oyun tahtasına bir şeyler çizerek geçiriyor.. Bu da  kenar yönetimi konusunda bir etkendir sanırım...






0 yorum:

Yorum Gönder